SON GÜNEŞ, GÖKÇEADA'DA...
Yazı ve  Fotoğraflar: Ömer Kokal

 

Gökçeada'da günbatımlarının tadına doyulmuyor.

        Ülkemizde güneşe veda edilen son yer olan Gökçeada, hüzünlü köyleri, bozulmamış doğası ve sakin kumsallarıyla kalabalık sevmeyenlere kucak açıyor.

         Turizm anlamında uzun yıllar gözden kaçan Gökçeada’nın bu durumu adanın bakir kalmasına neden olmuş. Son yıllarda adaya gelen ziyaretçilerin sayısı arttıkça terkedilmiş, mimari kişiliği olan köyleride yavaş yavaş canlanmaya başlamış. Ancak vahşi denebilecek doğası, zengin su kaynakları, tertemiz denizi ve kumsalları  turizm anlamında Gökçeada’nın geleceğinin parlaklığına işaret ediyor.

        Antik dönemden, yakın zamanlara kadar İmroz olan adı Bizanslı yazar Stefanos’un “Lexikon” adlı eserinde de geçiyor. Yazar “İmroz bir Trakya adasıdır. Haberci tanrı Hermes’in tapınakları oradadır” diye sözeder Gökçeada’dan.

        Bademli Köyü’nde yapılan kazılardan adada ilk yerleşim tarihinin M.Ö.3000’li yıllara kadar gittiği saptanmış. Bugün Yukarı Kaleköy’de görülen Bizans dönemine ait surlar ise adanın geçmişinden geriye kalan az sayıdaki kalıntıdan biri. Bu surların bulunduğu yerde  çok daha önceleri ise bir akropolün olduğu söyleniyor. Akropolden kalan taşlar surlarda ve eski evlerin duvarlarında kullanılmış.  

        Kabatepe iskelesinden kalkan feribotla salına salına yapılan yaklaşık iki saatlik yolculuğun sonunda Gökçeada’nın Kuzuluk Limanı’na ulaşılıyor. Ancak adaya ilk gelenlerin bu limanı görünce yaşadıkları  duygu genellikle hayalkırıklığı oluyor. Adalara özgü canlı liman görüntülerini ve iskelede gelenleri karşılamak, gidenleri uğurlamak için bekleyen ada sakinlerini burada göremezsiniz. Çünkü liman adanın yerleşimlerden uzaktadır. Bu nedenle burada görecekleriniz aşağı yukarı şöyle şeyler olacaktır. Çorak arazinin denizle buluştuğu kıyıya yapılmış birkaç soğuk yüzlü bina, gelen gemiden merkeze gidecek yolcuları ve yükleri bekleyen kamyonet, taksi ve minibüsler, onların inen araçların yollarını kapatmasıyla ortaya çıkan kısa süreli bir trafik kaosu.

        Ancak bu durum yanıltıcıdır. Muhtemelen, adaya ilk gelişte yaşadığınız duygularla, ayrılırken yaşayacaklarınız çok farklı olacak ve bulduğunuz ilk fırsatta tekrar burada olmak için planlar yapmaya daha dönüş yolunda başlayacaksınız.


        Homeros’un ünlü İlyada destanında denizler tanrısı Poseidon’un adası olarak anlattığı Gökçeada’nın kaderini belirleyen tarih 1922. Bu tarihte Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan mübadele her ne kadar adaları kapsamamış olsa da sonuçları Gökçeada’da yaşayanları fazlasıyla  etkilemiş. Bu tarihten sonra başlayan gönüllü göç yakın tarihlere kadar sürmüş. Ancak son yıllarda başlayan tersine göç sayesinde köyler yavaşta olsa tekrar hayat bulmaya başlamış.

       Bugün az sayıda Rum nüfusu barındıran Gökçeada köylerinde bulunan, çoğu terkedilmiş taş evlerin sayısı ve kiliselerin büyüklükleri bu köylerin geçmişteki nüfusuyla ilgili ipucu veriyor.          Gökçeadanın ruhunu anlamak, geçmişine yolculuk yapmak için adayı gezmeye bu köylerden başlamak uygun olur.

        Gökçeada’daki köylerin çoğu yüksek yerlere kurulmuş. Özellikle Bizans döneminde korsanlığın artmasıyla tehlikeli olan kıyılardan uzaklaşan halk buralara yerleşmiş. Ancak tabiiki tek neden bu değil. Asıl önemli neden sağlıkla ilgili. Kıyıların nem oranı ve yaz aylarındaki sıcağı insanları tepelere yöneltmiş. Bu yerleşim yerlerinin tesbit edilme hikayeside oldukça ilginç. Köyler kurulmadan önce kesilen kuzular, adanın çeşitli yerlerine asılır hangi kuzu en geç bozulursa köy oraya kurulurmuş.

           Söz konusu köyler arasında en hareketli olanı Zeytinliköy. Yamaca sıralanan taşevleri ve taş döşeli dar sokaklarıyla tipik bir Gökçeada köyü olan Zeytinli’de güne ya Madam’ın, yada Beşiktaşlı Hristo’nun dibek kahvesiyle merhaba diyebilirsiniz. Ardından köyün sokakları ve kiliselerini gezip bolca fotoğraf çekebilir, köyün sakinleriyle sohbet edebilirsiniz.

        Zeytinli’den sonra gideceğiniz Tepeköy, Gökçeada’nın tanınmış yüzlerinden birine ev sahipliği yapıyor. Barba Yorgo bir ayağı İstanbul’da olsa da doğup büyüdüğü bu köyde açtığı küçük meyhanesinde ev yapımı şaraplar ve mezelerini ziyaretçilerine sunmaya devam ediyor. Köyün meydanında ki bu meyhanede  öğle yemeğinizi keyifli yiyebilir, ada şaraplarını tadına bakabilirsiniz. 

       Zeytinliköy’de ki bir diğer ilginç kişide  75 yaşındaki Yorgi Kambroblo. Evinde ürettiği hafif tatlı şarap adadan alabileceğiniz en özel  ürün. Yorgi amcanın evini Zeytinliköy’de kime sorsanız gösterir. Nefis şarabının yanında ondan adanın geçmişiyle ilgili enterasan hikayeler dinleme şansınada sahipsiniz.

      Bir zamanlar Türkiye’nin en büyük köyü ünvanını taşıyan Dereköy görülmesi gereken diğer bir Rum köyü. Dereköy’ün geçmişteki ünvanından geriye pek bir şey kalmamış olsa da dehlizi andıran tarihi çamaşırhanesi ve kiliseleri görülmeye değer.

      Su kaynakları yönünden oldukça zengin olan Gökçeada’da bulunan Marmaros Şelalesi özellikle sıcak geçen yaz aylarında tam bir kaçış yeri. Ancak yaklaşık 35 metreden dökülen bu etkileyici şelaleye ulaşmak o kadar da kolay değil. Dereköy’deki sapaktan araçla yedi kilometre gittikten sonra oldukça dik bir patikadan  yürüyerek ulaşabilen şelale bu yorgunluğa değecek güzellikte.

     
 


 

  Adanın iç kesimlerini gezmenin ardından deniz kıyısına inerek, toplamı 95 kilometreyi bulan kumsallarını ve ıssız koylarını görmek gerekir. Dereköy’ün içinden geçen yol  Türkiye’nin en batı ucunda yer alan İnce Burun’a ve yanıbaşındaki nefis kumsala gidiyor. Pırıl pırıl denizinin     yanında ilginç kaya oluşumları ve günbatımlarıyla adanın görülmesi gereken yerlerinden olan mekanın sürprizi ise Gizli Liman. Geçmişte korsanların saklanarak açık denizden geçen gemilere saldırmak için beklediği bu küçük koy şimdi kişiye özel plaj görünümünde.

      Ancak, Gökçeada denince akla gelen kumsal Aydıncık yani Kefaloz Plajı. Altın kumsalının yanında, yakınındaki Tuz Gölü’de ilgi çekici. Özellikle gölün şifalı olduğu söylenen çamuruna bulandıktan sonra denize girmek keyifli bir deneyim. Ayrıca,  bu plaj rüzgar sörfü tutkunları içinde son derece uygun koşullar sunuyor. Sert rüzgarlara rağmen Aydıncık Burnu sayesinde kaba dalgaların olmaması sörf meraklılarını buraya çekiyor.

      Gökçeada sadece yeryüzünde keyifli mekanları olan bir ada değil. Sualtıda bir o kadar zengin. 1989 yılında ülkemizin ilk sualtı parkı ilan edilen Yıldız Koy’la, Yelkenkaya arasındaki kıyı özellikle dalmayı sevenler için tam bir cennet. TÜDAV’ın (Türk Deniz Araştırmaları Vakfı) sorumluluğunda olan bölgede dalmak izne bağlı. Yüzme, balıkçılık, sörf ve motorlu tekne geçişinin yasak olduğu bölgede tüplü dalışlarda ancak rehber eşliğinde yapılabiliyor. Tabiiki adada dalış yapılabilecek noktalar sadece “Gökçeada Sualtı Parkı”yla sınırlı değil. Özellikle Kuzu Limanı çevresindeki I.Dünya Savaşı’ndan kalma batıkların bulunduğu alanın dışında, Orfoz ve Karayer adalarıda çeşitli deniz canlıların görülebileceği Gökçeada’daki diğer dalış noktaları.

     Adanın kıyıdaki tek yerleşimi olan Kaleköy, akşam saatlerinde kızıla boyanan kıyıdaki küçük kilisesi ve yanyana sıralanan mekanlarıyla Gökçeada’nın kalbinin attığı yer. Otel, pansiyon, bar ve restoran gibi turistik mekanlar daha çok burada yoğunlaşıyor. Yukarı Kaleköy’de bulunan kale kalıntıları ve yanıbaşındaki Yakamoz Restoran günü noktalamak için en uygun mekan. Muhteşem ada manzarasına eşlik eden günbatımına karşı yenecek akşam yemeği günün tüm yorgunluğunu alacak nitelikte.

      İçinde bulunduğumuz günler Gökçeada ziyareti için ideal olan günlerin başlangıcı. Özellikle bahar aylarında canlanan ve renklenen Gökçeada’nın bozulmamış doğası, deniz ve güneşinin yanında gelen ziyaretçilere sunulan bir armağan niteliğinde.
 

ÖNE ÇIKANLAR: 

  • Bozulmamış mimarisiyle, terkedildikleri gün ki gibi duran koruma altında ki Rum köyleri.
  • Rüzgarın durumuna göre denize girme olanağı sunan muhteşem plajları.
  • Türkiye’nin en batı ucu kabul edilen İnce Burun’dan güneşin batışı.
  • Ormanları, dağları, göletleri ve şelaleleriyle cömert yabanıl doğası.
  • Milyonlarca yılda denizin ve rüzgarın etkisiyle ilginç şekiller almış kayalıkları.
  • Ev yapımı şarapları, dibekte dövülmüş kahveyle yapılan nefis Türk kahvesi ve organik zeytinyağları.
  • Gökçeada'ya haftasonları Mayis ayından Eylül sonuna kadar her hafta tur düzenleyen Arnika Turizm'e
    0212 245 15 93 www.arnika.com.tr  ulaşabilirsiniz.







Bu makale Voyager dergisinde Mayıs 2005 de yayınlanmıştır.


 






 


TatilDefteri.com


Sitedeki fotoğrafların tüm hakları ve sorumluluğu Ömer KOKAL'a aittir. Fotoğraf ve yazıların izin alınmadan kopyalanması, kullanılması
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bu Site; 
                                   DESIGNED BY ErolSahin.COM (2005)
 

eXTReMe Tracker