KAPILAR...
Yazı ve  Fotoğraflar: Ömer Kokal

 

 

       KIBRIS’IN KAPILARI:

           “Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı.”

          Türk Dil Kurumu’nun  Türkçe sözlüğünün 785. sayfasında  gün içinde onlarca kez içinden geçtiğimiz kapılar böyle tanımlanıyor.

        Ne kadar kuru ve ne kadar sıkıcı bir tanımlama, oysa mimariden, felsefeye kadar birçok  alanda kapılar daha renkli çıkar karşımıza. Kullandığımız günlük  dilimizde de kapılar kendilerine bolca yer bulurlar.

        “Kapı kapı dolaşmak” çok gezmeyi,  “kapı gibi” gücü, “kapı dışarı etmek” kovulmayı, “kapı komşusu” yakın komşuyu, “kapıda kalmak” eve girememeyi, “kapıdan çevirmek” içeri almamayı,   “kapıdan kovsan bacadan düşer” yüzsüz kişileri, “kapı almak” tavlada geçiş yolunu kapamayı, “kapılar yüzüne kapanmak” gidecek yeri kalmamayı, “kapısını aşındırmak” bir yere çok sık gitmeyi, “kapıyı büyük açmak” risk almayı, “kapıyı göstermek” birini kovmayı, “dış kapının mandalı” yabancıyı, “devlet kapısı” devletin kurumlarını, “kapı aramak” gidecek bir yer bakmayı, “mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” mart ayının çok soğuk geçebileceğini, “kapıya dayanmak” zorla bir yere girmeye çalışmayı, “ekmek kapısı” para kazanılan işi, “kapıyı odun etmek” fakirliği anlatır dilimizde. Tabii liste sadece bunlarla sınırlı değildir, bu listeye  onlarca içinde kapı geçen deyim eklenebilir.

          Mekanlara girip  çıkmayı sağlayan, somut işlevlerinin yanında kapıların simgelediği soyut şeylerde vardır. Kapı iki farklı dünyayı simgeler. Bilinenle  bilinmeyen, görünenle, görünmeyen, ışıkla karanlık arasındaki geçiştir kapıların felsefe de anlattığı. Ayrıca, her alanda yeni bir başlangıcı da simgeler kapı.

         Felsefi olarak bakmaya devam edersek, kapıların, kapalı olmasının  birşeylerin gizlenmesini, açık olduğunda ise  gizlerin ortaya çıkmasını anlatan tarafları olduğunu da görürüz.

         Ayrıca, hareketli olan kapı kanatları insanın dinamik yanını, sabit olan kasası ise psikolojik yanını ifade eder.

          Mimari de ise kapıların önemi büyüktür. Kapılar, yapıların ve sahiplerinin gücünü gösteren en önemli detay olmasının yanında önüne gelenlere verilmek istenen mesajı da verendir. Selçuklu ve Osmanlı’nın anıtsal camilerinin taçkapıları, bu tür yapıların dinsel gücünü gösterir. Hititlerin ve daha birçok uygarlığın şehir kapılarının iki yanına konan aslan gibi heykellerin amacı ise kötü niyetle  kente gelenlere korku salmaktır.

         Pencereler evlerin gözüyse, kapılar kulaklarıdır. Bu nedenle eski evlerin kapılarında tokmaklar vardır. Dışarıdan geleni bu şekilde duyarız.

          Kapılar, bulunduğu kentin mimarisini anlatır. Onlar üzerinden o kentin, hatta o ülkenin mimari geçmişini rahatlıkla okuyabiliriz. İşte Kıbrıs’ın Girne, Lefkoşe ve Gazi Magusa’sında evlerin girişlerini süsleyen birbirinden güzel kapılar da bize bu şehirlerle birlikte Kıbrıs’ın da mimari tarihini anlatır.

          Bu kapılar Kıbrıs ziyaretçilerinin hemen dikkatlerini çeker ve beğenilerini kazanır. Bu durum doğaldır, çünkü herbiri, gerek renkleri, gerekse güçlü dekoratif yapılarıyla bu beğeniyi fazlasıyla hak edecek güzelliktedir.

          Kıbrıs’ın Helenistik ve Roma döneminin yansıması olan neoklasik detaylarla , St. Jean Şövalyelerinden kalan kale ve şato kapılarının detayları şimdiki ev kapılarında harmanlanmış gibidir. Bu harmanlanmaya eklenen Osmanlı ve Türk mimarisinin etkileri sayesinde ortaya Kıbrıs’ın bu nefis kapıları çıkmış bulunuyor.

          Bu kapılarda malzeme olarak çoğunlukla ağaç ve demir kullanılmış. Gerek ağaç, gerekse demir kısımlardaki usta işçilik doğru renklerle birleşince bu kapılara bakmakta, fotoğraflarını çekmekte insana keyif veriyor.

          Söz konusu kapılarda neoklasik çizgiler öne çıkmakla birlikte zaman zaman gotik mimarinin etkilerini de görmek mümkün. Neoklasik mimari de sıkça kullanılan ve geçmişin tapınaklarına gönderme yapan sütunlar bu kapılara çerçeve görevi görüyor. Taştan yapılan bu sütunların taşıyıcı fonksiyonu yok tamamen kapıların görsel etkisini arttırmak için kullanılmış.

         İki kanatlı olan kapıların alınlıklarında ise tapınaklara öykünen üçgen alınlıklar kullanılmamış. Daha doğu etkisi taşıyan yarım daireler kapıların üst kısımlarına oturtulmuş. Tabii bu durum Kıbrıs’ın doğu ve batı etkileriyle şekillenen mimari ruhuna da çok uygun düşüyor.

          Yarım daire şeklinde olan bu alınlıkların kilittaşları ise ayrı bir yazı konusu olacak kadar çeşitliliğe sahipler. Alınlıklarda sıkça kullanılan bir diğer şekilde dikdörtgen. Kapıların hemen üst bölümüne oturtulan bu bölüm camla yapılıp demir işçiliğiyle hareketlendirilmiş. Böylece kapının açıldığı evin girişinin gün ışığından mümkün olduğunca fazla yararlanması sağlanmış.

          Dileğimiz, Kıbrıs’ın güçlü mimari geçmişinden geriye   kalan bu kapıların ait oldukları yapılarla birlikte daha uzun yıllar bozulmadan korunabilmesi.





 Bu makale KTHY Caretta dergisinde Temmuz 2005 de yayınlanmıştır.
 


Sitedeki fotoğrafların tüm hakları ve sorumluluğu Ömer KOKAL'a aittir. Fotoğraf ve yazıların izin alınmadan kopyalanması, kullanılması
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bu Site; 
                                   DESIGNED BY ErolSahin.COM (2005)
 
eXTReMe Tracker